Hürrem | Konular | Kitaplar

Lâle Devri’ni Nasıl Değerlendirmeli?

Üzerine çok büyük laflar edilen ama yeterince açıklığa kavuşturulamayan Lale Devri meselesi de var. Okutulan tarih kitaplarında israfın, zevk u sefanın hüküm sürdüğü bir zaman deniliyor. Kimilerine göre ise Osmanlı’nın bozulmasının alametlerinin ortaya çıktığı bir dönem. Fakat araştırmalar Lale Devri’nin de içinde bulunduğu 18. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı sisteminin ekonomik ve bürokratik olarak altın devrini yaşadığını gösteriyor. Lale Devri’nin bu karmaşıklığı hakkında ne söyleyeceksiniz?
Lale Devri karmaşık bir dönem gerçekten de. Aslında Osmanlılar böyle bir dönem olduğunun farkında değiller. Bu tabir, Yahya Kemal’e ait. Yaygınlaştıran ise Ahmet Refik olmuş. Ve ondan sonra sanki “tabii” bir devirmiş gibi ele almışız onu. Oysa çok ilginç ilişkiler cereyan ediyor içinde. Bir yandan bir tercüme heyeti kuruluyor, Doğu’dan, Batı’dan klasikler, bilimsel eserler tercüme ettiriyor. İçerisinde Ahmed Nedim Efendi de var, yani bizim şair “Nedim-i Şeydâ”mız. Yine bu dönemde İbn Haldun’un Mukaddime’sinin fark edildiğin ve tercümesine –bitmese de en azından- başlandığını biliyoruz (tamamlamak Cevdet Paşamıza nasip olacaktır onu). Çinicilik, canlandırılıyor, ve en önemlisi de, Türkçe matbaa bu dönemde giriyor ülkeye. Ancak ilginç bir görünüre çıkma hali olarak da eğlence hayatını görüyoruz. Aslında daha önceki dönemde eğlence Lale Devri’nden daha az değil. Yani anormal bir dönem değil Lale Devri. Ancak bu dönemde ilginç olan iki husus var. Birincisi Nepotizm, ikincisi eğlence hayatının sarayın içinden çıkıp halkın da görebileceği açık alanlara taşması. Nepotizm, biliyorsunuz daha önce Şeyhülislam Feyzullah Efendi ile başlayan, kendi akrabalarını yönetime getirme ve böylece Osmanlı hanedanının karşısına bir başka ailenin iktidar ilişkilerini yayma işlemidir ve Lale Devri’nde bunu Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın da yapmaya çalıştığını görürüz. Dikkat edilirse hem Feyzullah Efendi’ye, hem de İbrahim Paşa’ya halk arasında büyük bir hınç oluşmuş, onları tepetaklak etmek için birincisi (1703 Edirne Vak’ası) kansız, ikincisi (1730 Patrona İsyanı) kanlı olmak üzere iki büyük darbe gerçekleştirilmiştir. Bu ihtilallerin asıl hedefi, hanedanın kendisi değil, onun etrafına bir sarmaşık gibi örülmüş olan nevzuhur hanedanların tasfiyesiydi. Kötülüklerin onlardan kaynaklandığını düşünüyorlardı ve bu haklı taleplerini ifade etmek için de ayaklandılar.
Aslında 1718’den 1768’e kadarki dönem, bir çok iç (isyanlar, deprem, yangınlar) ve dış gaileye (İran, Rus ve Avusturya savaşları) rağmen nisbî bir sükûn devresi şeklinde geçmiş, bu istikrarın ekonomi üzerindeki etkileri de epeyce olumlu olmuştur. Dolayısıyla 18. yüzyılın Osmanlı ekonomisi, Şevket Pamuk ve Mehmet Genç’in araştırmalarına istinaden rahatlıkla söyleyebiliyoruz ki, 16. yüzyıldan bile daha gelişmiş ve genişlemişti. Şimdi karmaşık bir dönem bu: bir yandan isyanlar, öbür yanda eğlence hayatı; bir yanda Levnî, öbür tarafta İbrahim Müteferrika; bir yanda İbrahim Paşa, öbür tarafta Patrona Halil; lale çeşitleri geliştirmeye kendini vakfedenler ile Mukaddime’yi çevirmeyi kendine vazife edinenlerin bir arada yaşadığı bir dönem. Dolayısıyla tek bir açı ve ölçü seçip her şeyi ona göre değerlendireceğimiz ‘düz’ bir dönem olmaktan uzaktır Lale Devri. Bir çok palazlanmaların ve bir çok yıpranmaların dönemidir. Bu sebeple üç boyutlu film gözlüklerini takarak bakmakta yarar var. Aksi halde revnakından çok şey yitirebilir.