Hürrem | Konular | Kitaplar

Kardeş katli

Kendi Canını koruyamayan imparatorluğu nasıl korusun



Muhteşem yüzyıl dizisinde çok sinsi bir tuzak var. Yavaş yavaş işlenip en sonunda Kanuni Sultan Süleyman'ın kalbine öyle bir saplanacak ki TÜM TÜRKİYE ondan nefret ettirtilmek istenecek!!

Nasıl mı?

Çok iyi izleyin. Mustafa rolundeki çocuk cok planlı şekilde sevecen masumane tatlı şekilde önplana çıkartılmakta ve bilinç altına bu çocuk nasıl öldürtülür diye yerleştirilmekte. Hürrem Sultan ne kadar gaddarmış. Ne büyük saltanat hırsı varmış diye için için beyinlere işlenmekte. Her bölümde damla damla bu işleniyor.

Şehzade Mustafa öldürüldüğünde 38 yaşındadır. Öldürülme nedeni isyandır. 1540-1553 yılları arasında da 13 yıl Amasya valiliği yapmıştır. Yani emrinde asker ve ordusu da bulunuyor. Unutmayın yavuz sultan selim de trabzon valisiyken babası beyazid'e karşı isyan etmiş fakat hayatta kalmayı başarmış ve iktidara gelebilmiştir.

Burada çok ince bir nokta vardır.

Şehzade Muhsin'i de mi Hürrem Öldürttü?



Tutturmuşlar Şehzade Mustafa'yı oğlu tahta geçsin diye Hürrem Sultan öldürttü diye. Peki neden diye sorduğumuzda, hemen cevaplıyorlar: annesi mahi devran sultan! O geçerse valide sultan olamıyacak. Hali ile ben olsam öldürtürdüm, o zaman o da öldürtmüştür. Tabi sen olsan öyle.. Ama onlar sen değil ki..

Mantık bu. Felsefe bu. Tarihi çarpıtmak, kendi yorumları ile doldurup çığırından çıkarmak.

Peki soruyorum. Şehzade Muhsin'i de Hürrem Sultan mı öldürttü?

Hani bir Şehzade vardı Sivas illerinden.. Tek başına 550 milletvekiline bedel kahraman.. Terörü destekleyen vekiller mecliste düğün bayram yaparken, o maraşın dağlarında üşüyordu..

Entirika.. Entirika.. Entirika.. Üzerinden 40 ay geçiyor daha teknoloji çağındaki bir suikastı çözemedik. Evet ya 400 yıl önceki olayı bir dizi ile mi çözüvereceğiz!

Kardeş katlinin sırrı

Kardeş katli meselesi, gerçekten de birçok önyargımızı kendisine -kimi zaman şehvetle- boşalttığımız bir tür çöp kutusu işlevini görmüştür. Bu çöp kutusunda yanılgılarımız kadar tarihe söyletmek istediklerimiz de yan yana durmaktadır.

Geçen hafta Fatih’in Kanunname’si üzerine şüphe bulutları düşürmüş ve kanunname metnindeki kardeş katlini münasip gören maddenin sonradan eklenmiş olması gerektiğini ifade etmiştim. Lakin yazıyı okuduktan sonra ‘İyi de söyledikleriniz kanunname “maddesi”yle ilgili. Halbuki bizim asıl karnımızı ağrıtan, Osmanlı tarihinde örneklerini bolca gördüğümüz kardeş katli “olgusu”. Asıl bunu aydınlatın da görelim’ diyenler olmuş. Ah olgular! Dile gelseler de “olgu” mu yoksa “kurgu” mu olduklarını bir haykırabilseler!

Osmanlı veraset sistemi, Türk-Moğol devlet geleneğinden önemli bir kopuşu gerçekleştirmiş ve bu sayededir ki, devlet klasik dönemi büyük oranda iç karışıklıklar ve savaşlar yaşanmadan kapatabilmiş ve dikkatler büyük ölçüde dışa yönlendirilebilmiştir. Kardeş katlinin olmadığı bir düzende nelerin yaşanacağını Selçuklu Devleti’nin başına gelenler yeterince açıklamaktadır. İbrahim Kafesoğlu’nun sözlerine kulak verelim:

Kardeş Katli’nin içyüzü

Tarih sohbetlerine çağrıldığımda anlatıyorum dilim döndüğünce. Tarihin bize yabancı bir ülke haline getirildiğinden, bu ‘yabancı ülke’yi yeniden fethetmenin gerekliliğinden, tarihimizi yapan aktörlerin de bizler gibi birer insan olduklarından dem vuruyorum.

Ne var ki, her sohbetin sonunda dallanıp budaklanan sorulardan birisi, özellikle dikkatimi çekiyor: “Bir türlü Osmanlı’ya yakıştıramıyoruz onu” diyorlar. “Ama bir realite olduğunu da biliyoruz. Peki adalete ve hukuka bu denli riayetkâr olduğunu söylediğiniz Osmanlı padişahları nasıl böyle bir insanlık dışı muameleyi gözünü kırpmadan icra edebilmişlerdir?”

İstisnasız konferans salonlarının tavanına bir yıldırım gibi düşüyor bu ağır soru. Öyle ya, elimizde Fatih’in Kanunname’si var, orada da padişahların öz kardeşlerini “nizam-ı âlem” için katletmeleri “münasip” görülmüş, üstelik ulemanın da tecviz ettiği belirtilmiş değil mi?

Kanuni ve Bayezid'in dokunaklı mektupları

Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın oğullarından Bayezid ile 3 torununun acı sonu, mezarlarının bulunduğu Sivas'ta ziyarete gelenlerin yüreğini burkuyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nun en uzun süre tahtta kalan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın oğullarından Şehzade Bayezid'in mezarı, Sivas Yukarı Tekke Mezarlığındaki Abdulvahabi Gazi Camisi'nde yer alıyor.

Sürgünde bir şehzade CEM SULTAN

Cem Sultan'ın 13 yıl süren padişahlık mücadelesi süresince kurduğu hayallere ışık tutan M. Turhan Tan, okuru yenilgi ve ihanetlerin ayrıntılarına davet ediyor

Ünlü Tarihçi-Yazar M. Turhan Tan, tarafından yarım asır önce kaleme alınan Cem Sultan isimli tarihi roman, Çağrı Yayınları'nın titiz çalışmasıyla gün yüzüne çıkartıldı. Tarihin en çok tartışılan şahsiyetlerinden biri olan Cem Sultan'ı daha yakından tanımamıza yardımcı olan Tan'ın kitabı, yalın anlatımı ve akıcı kurgusuyla dikkat çekiyor. Cem Sultan'ın 13 yıl süren padişahlık mücadelesi süresince kurduğu hayallere ışık tutan yazar, yenilgi ve ihanetlerin detaylarına davet ediyor okuru.

Sürgünlerde geçen bir hayat

Fatih’in kardeşi Ahmed, Hind’e padişah olmuştu

Hem, dedim, senin okuduğun tarih kitaplarında Fatih’in tahta geçer geçmez bir yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmed’i boğdurduğu yazılıdır, değil mi? Bu yüzden de birçok kimse, “Kanunnâme”deki “kardeş katli”ni sözümona ‘emreden’ maddenin yazarı ve uygulayıcısı olduğuna inanır Fatih’in. Şayet bu kadar önem verilen bir “kanun” idiyse bu, neden aslını bulamıyorlar, söyler misin bana?

Yani Kardeş Katli’ni kanunlaştıran Fatih değil miydi? Bütün bildiklerimiz yanlış mı şimdi? Ne yalan söyleyeyim, hem rahatladım, hem de kafam allak bullak oldu…

Kardeş katli maddesi Fatih’in midir?

Yığınla kavramı tek bir çuvala doldurarak tartışmanın iflah olmaz tiryakileriyiz. Kardeş katli de Osmanlı tarihi alanındaki bu “metafizik çuvallar”dan birisi; belki de birincisi. Baba da öldürülse, torun da, yeğen de, amca da; hepsini torlayıp toplayıp kardeş katli çuvalının içerisine dolduruyoruz. Fark etmiyor bizim için.

Devlete isyan sebebiyle de öldürülse, suçu sebebi yokken de öldürülse, adı kardeş kardeşi öldürdü oluyor. Metafizik çuvallarımız dolup taşıyor. Uzaktan bakarak tarihin bir “mezbaha”yı andırdığını düşünmeye başlıyoruz.

Bütün aksine iddialarına rağmen Çetin Altan da bu mezbaha meraklılarından biri. Ona göre Osmanlı tarihi, “kanlı bir antoloji”dir.

Osmanlı'nın Ahlaki Faziletleri

Geçmişe körü körüne bağlanmamak gerekir diyor kimi kalem sahipleri. Doğru söylüyorlar, haklılar. Sözlerine bir şeyi ilave etmeyi unutuyorlar, körü körüne bağlılık olmamalı ama cahilce hasımlık hiç olmamalı. Bu sebeple bir tarafın sevdiğini diğeri yererken dikkatli sözcükler kullanmalı ve geçmiş geçmiş olduğu için karalanmamalı. Sözler sağlam delilleri barındırmalı. Öyleyse geçmiş şahit olanların sözlerinden nakledilmeli.

“Temizlik îmândandır!”
“Temizlik îmânın yarısıdır!” hadîs-i şerîflerini nefis hüsn-i hatlarla yazarak evlerinin ve

ÖNCE TARİH BİLMELİYİZ

İnsanlığınn yüz akı olan Osmanlı Devleti’nin duraklama devresine girmesinin sebebini, bir yazar şöyle izah (!) ediyor: “Nedeni çok açık. Şehzade Mustafa yerine Sarhoş Sarı Selim tahta geçmiştir de ondan.” Sayısız kitaplarda yer alan, okullarda okutulan bu hususu tekrar etmek, iki yüz yıldan beri Doğu’ya musallat olmuş fikir ve zihin tembelliğinin tipik bir ürünüdür.

İnsanlığın kaderinde müessir olan bir hâdiseyi, bir kişinin sarhoşluğuna veya beceriksizliğine ancak biz bağlayabiliriz; aradığımız sorunun cevabını bulmanın rahatlığıyla da uykuya yatabiliriz.

Zaten mesûliyetlerden rahatça sıyrılabilen bu hâlimiz, iki yüz yıldan beri Doğu’ya bir kurtarıcı bekletmiyor mu? O kurtarıcı da bir türlü gelmiyor; Doğunun mâkus tâlihi de sürüp gidiyor.